Ana Sayfa / Ana Sayfa Slider / Barış Öney Röportaj | Ekonomi Dünya Dergisi – 07.06.2021

Barış Öney Röportaj | Ekonomi Dünya Dergisi – 07.06.2021

Globalturk Capital, Kurucu ve Yönetici Ortağı ve EMPEA Türkiye Temsilcisi BARIŞ ÖNEY Yirmibeş yılı aşkın bir zamandır şirket satın alma, birleşme, özel sermaye fonları, halka arzlar, özelleştirmeler gibi konularda hem Türkiye hem yurt dışında çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum.

Globalturk Londra’da Ofis Açtı | Ekonomist

Sayın Barış Öney, Ekonomi dünya dergisinin söyleşisi davetini kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Yatırım yönetimi konusunda sektörün önemli isimleri arasında yer alıyorsunuz.
Sizi okurlarımıza daha yakından tanıtmak isteriz.Bize kendinizden bahseder misiniz?

Yirmibeş yılı aşkın bir zamandır şirket satın alma, birleşme, özel sermaye fonları, halka arzlar,
özelleştirmeler gibi konularda hem Türkiye hem yurt dışında çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. Turkcell, Sabancı Holding, Vestel, Batıçim, Tüpraş, Sasa, Tekfen Holding, Penguen Gıda gibi çok sayıda halka arz projesinin, bizzat çalıştığım kurumlarda lider ya da eş-lider bankanın sorumlusu olarak proje yöneticiliğini ve danışmanığını yaptım.

15 yıl TSKB, Yapı Kredi Yatırım, Deloitte gibi büyük ve uluslararası kuruluşlarda üst düzey yönetici ve
partner olarak çalıştıktan sonra 10 yıl önce kendi girişimim olan Globalturk Capital’i kurdum. Bugün hem Istanbul hem de Londra’daki yapılanmamız ile Türk ve yabancı şirketlere ve yabancı özel sermaye fonlarına şirket satın alma, birleşme ve girişim danışmanlığı hizmetleri veriyoruz. Ayrıca stratejik ve uluslararası iş geliştirmeve yeni pazarlara girme projeleri yürütüyoruz. Diğer taraftan özel sermaye fonlarının yatırım
yaptığı müşterilerimizde, onlarla birlikte yatırım sonrasında da çeşitli kapasaitelerde kalıp, o yatırımın iyi gitmesi için gayret gösteriyoruz.

Finans kariyeri öncesinde ise 10 yıla yakın ABD, Türkiye ve Libya’da Petrol Mühendisi ve mühendislik projeleri yöneticisi olarak çalıştım. TED Ankara Kolejinden ve ODTÜ’den mezun olduktan ve 3 yıl profesyonel olarak çalıştıktan sonra Fulbright bursu ile Texas Üniversitesinde yine Petrol Mühedisliği
dalında Yüksek Lisans yaptım. Finans’a geçmeye daha sonra karar verdim.
New York Finans Enstitüsünden Kurumsal Finansman, Tulsa Üniversitesinden İşletme Sertifikası ve İngiltere’de ICAEW’dan Kurumsal Finansman Diplomasına sahibim.

Merkezi Washington DC’de bulunan ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı yükselen paarlar özel sermaye
fonları birliği olan EMPEA’nın dünyadaki ilk ülke temsilcisi ve Orta ve Doğu Avrupa, Rusya, Türkiye, CIS’ten oluşan Konseyinin de üyesi olarak görev yapıyorum. EBRD adına yatırım yaptıkları şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yanısıra çok sayıda şirket ve dernek yönetim kurulu üyeliği ve danışmanlıklarım bulunuyor.

  1. Halka arz , şirket birleşme ve satın alma (M&A) gibi konularda uzmanlaşmış bir yönetici olarak son yıllarda hem uluslararası alanda hem de ülkemizde gerçekleşmiş bulunan halka arz ve şirket birleşme ve satın alma işleri ile ilgili olarak değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Türkiye’de satın alma ve birleşmeler son 20 yılda her dönemde ve her koşulda gerçekleşti. Adet olarak ortalama yılda 250-300 adet satın alma ve birleşme işlemi oldu ve bunların yarısı yabancı şirketler ile Türk şirketleri arasında oldu. Yabancıların satın alma ve birleşme yoluyla Türkiye’ye getirdiği yabancı sermaye miktarı rakamsal olarak iyi dönemlerde yılda 20 milyar doları aştığı oldu (2006, 2007 yılları gibi), ama makro sıkıntıların çok ağır yaşandığı dönemlerde ise 7-8 milyar dolarlar civarında gerçekleşti. Bunların içinde özel sermaye yatırımları da mevcut. Yabancılar genellikle Türkiye’deki imalat sanayi, teknoloji, sağlık, yenilenebilir enerji, perakende gibi sektörlere yatırım yapmayı tercih ediyorlar.

Ancak söz konusu yatırımlar 2013 yazında yaşanan Gezi Parkı olaylarından itibaren her yıl giderek ivme kaybetmeye başladı, darbe girişimi ve pandemi ile iyice yavaşladı. Özellikle iç siyaset ve dış ilişkilerde yaşanan makro belirsizlikler son dönemde bu yatırımları olumsuz etkilde.
Ancak herşeye rağmen Türkiye çok değerli bir ülke. Türk şirketleri, girişimcileri, profesyonelleri her koşulda çok dirençli ve başarılılar ve bu nedenden dolayı da yabancılar her zaman yatırım fırsatlarını değerlendiriyorlar.

Son yıllarda giderek artan şekilde Türkiye teknoloji alanında yapılmış olan girişim sermayesi
yatırımlarından 1 milyar doların üzerinde değeri olan unicornlar çıkartmaya başladı. Peak Games, Rollic, Getir vb şirketler çok başarılı fonlar topladılar ya da yatırımcıları bu yatırımlarından büyük getiriler elde ederek çıktılar. Bu alana giderek artan bir ilgi oluştuğunu görüyoruz.

Halka arzlar ise son 1 yılı bir kenara bırakırsak bu dönemde genelde zorlandı. Halka arzların genelde
%70-80’i Londra, Edinburg, Paris, Nerw York vb finans ve yatırımcı merkezlerinde yapılan roadshowlar sonucu yabancı yatırımcılara satılır, %30’u da yerli kurumsal, bireysel ve şirket çalışanları vb gruplar arasında dağılırdı. Ancak yabancılara satılabilmesi açısından ihraç edilen hisse büyüklüklerinin en az 100 milyon
dolar civarında olması gibi yazılı olmayan kuralları mevcuttu. Bunun nedeni ise yatırım yapan yabancı fonların minimum yatırım büyüklüklerinin tüm ihracın belli bir oranını aşmaması, istenildiği zaman rahatlıkla satılabilmesi vb koşullarının sağlanmasından kaynaklanıyordu. Hlak arzın yanlızca Türkiye’de yerli
kurumsal ve bireysel yatırımcılara satılabilmesi çok mümkün olamıyordu.
Çünkü yeterli talep görmüyorlardı. O nedenle de aracı kurumlar ve şirketler halka arzdan
imtina ediyorlardı.

Ancak son 1 yılda Borsa’ya gelen 1 milyon civarı yeni küçük yatırımcı, yerli halka arzlara inanılması güç bir ilgi göstermeye başladı ve halka arzlara 25-50 katı ve üzerinde talepler gelmeye başladı. Geçmişte 2-3 kat talep geldiğinde büyük başarı sayılırken bu tür talepler gerçekten şaşırtcı. Burada Borsaya gelen ve risk iştahı yüksek kişiler bu talebin nedeni.
Bu kişiler son 1 yıldan nasıl bu kadar Borsaya geldiler bu herkes için bir merak konusu. Yanlız doğrusu bu gelişmeleri çok sağlıklı bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Küçük yatırımcıların bu konuda çok dikkatli olmalarını tavsiye ediyorum. Kısa vadede belki çok kazanç elde edilebilir gibi görünüyor ama bu iş çok hızlı geri dönebilir ve ciddi zararlar oluşabilir.

  1. 2008 krizinden sonra parasal genişlemeyle birlikte tüm dünyada (son yıllarda ülkemizde de) şirketlere olan ilginin arttığını ve girişim sermayesi fonlarının  hızla büyüdüğünü görüyoruz. Bu alandaki deneyimleriniz ışığında girişim sermayesi fonlarının dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye bu anlamda ilgi gören ülkeler arasında yer almakta mıdır?

Özel sermaye fonları (private equity ve private debt vb tarzda gerçekleşir) ve girişim sermayesi (venture capital) dünyada hızla gelişiyor ve bu fonlara giden para her geçen gün artıyor. Ancak burada esas payı
ABD ve Avrupa alıyor. Bizim de içinde bulunduğumuz yükselen pazarlara (emerging markets) ise bunun yanında çok az kaynak gidiyor.  Yükselen pazarlarda bu kadar ABD ve Avrupa’nın siyaseten Çin’i zorlamasına rağmen hala fonların %80’i Çin’e gidiyor. %10 geri kalan Asya ülkelerine, %10 da Güney Amerika, Afrika, Orta Doğu, Türkiye, Rusya, CIS ve orta ve doğu Avrupa arasında paylaşılıyor.

Türkiye ne yazık ki son 5 yıldır ve özellikle de son 3 yıldır bu sermayeyi çekmekte çok zorlanıyor.
Kur riski her tür getiri beklentisini olumsuz etkiliyor. 2011-2015 yılları arasında dolar 1.5-2.5 TL
arasındayken yatırım yapmış olan fonların, dolar 8 TL’yi aştığı bugünlerde her türlü getirisini olumsuz etkilediği ortada. O nedenle yatırımlarından ya hiç çıkamıyor ya da çok ucuz fiyatlarla birisine,
çoğunlukla da mevcut patronlarına geri satarak çıkmaya çalışıyorlar.  O nedenle de yatırım tercihleri arasında Türkiye yer almıyor. Buna rağmen pandemi dönemi dahil son 2 yılda 1.5 milyar dolar
üzerinde fon yaratıldı.

Uzun zamandır pek çok şirketin halka arz, birleşme satın alma gibi kritik süreçlerini yönetmiş bir
kişi olarak şirket yönetiminde, yatırım yönetiminde yapılan en büyük hataların ne olduğu
konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Öncelikle şunu belirtmektre fayda görüyorum. Şirketini satmak, ortak almak ya da halka arz etmek isteyen şirket hissedarları, bu işlere, bu işlemin düşünüldüğü tarihten en az 2 yıl öncesinden UZMAN danışmanlar rehberliğinde hazırlıklara başlamaları gerekiyor. Çünkü bu işler çok uzun zaman alan ve içinde çok detay barındıran işlemlerdir. Bu kararları almadan önce yine UZMAN danışmanlar ile birlikte şirketlerinin bu tür işlemler öncesinde bir fotoğraflarını çekip, eksiklikleri belirlemeleri gerekiyor. Burada UZMAN kelimesinin altını kalın çizgiler ile çizmek istiyorum. Çünkü olmadık kişi ve şirketleri sırf arkadaşlık, dostluk ettikleri ya da önceden tanıyor oldukları için onlarla çalışma eğilimine giriyorlar ve bu da şirketleri çok yanlış yollara sevk ediyor ve para harcanan ancak sonuç alınamayan bir noktaya götürüyor. Dolayısıyla birinci hatayı bu olarak görüyorum.

İkinci büyük hata, bu hazırlıkları yapmadan hemen işi bitirelim modunda olunması, yani 2-3 ayda hemen bitsin. Ya da biz bu işi düşünmüyoruz diye hazırlık yapmayıp, bir yabancı çıkıp da sizinle ilgilenebiliriz dediğinde hemen bir danışman arayışına girmek. Tabi hiçbir şekilde hazır olunmadığından ortaya çıkan
alıcı ya da yatırımcı ile eksik ya da yetersiz bilgiler paylaşmaya başlamak ve netice alınma ihtimalini son derece zora sokmak. Ya da hemen bir danışman tutup 2 haftada ondan herşeyi hazırlamasını beklemek ve danışmanı bu yolda sıkıştırmak.

Diğer yapılan en büyük hata, bu işi düşündüklerinde hemen bir şirket değerleme çalışması yaptırmak istemeleri. Bu aslında tüm hazırlıklar tamamlandıktan ve şirketin bu işlem için gerekli olacak operasyonel ve finansal modelini çıkarttıktan sonra yapılması doğru olacak bir bir husustur. Aksi takdirde yapılan değerleme çalışması hiçbir anlam ifade etmez ve hissedarları yanlış karar almaya sevk eder. Ayrıca değer alıcı ile satıcının üzerinde anlaşacakları tüm anlaşma koşulları çerçevesinde oluşur.

O nedenle aslında değerleme konusu yapılacak işlem açısından bakıldığında tek önemli konu değildir. Başka konular ve anlaşma şartları ile birlikte bütünsel olarak bir mana ifade eder. O nedenle değerlemeden önce hazırlıkların tamamlanması, strateji ve isterlerin belirlenmesi çok çok önemlidir.

Dördüncü hata genellikle yatırımcılar ile yapılan müzakerelerde ortaya çıkıyor. Burada yabancı bir yatırımcı ile yerli yatırımcılar arasında çok büyük farklılıklar mevcut. Örneğin yabancı yatırımcılar, genellikle büyük
çok uluslu şirketler ya da özel sermaye fonları oluyor. Türk tarafında ise patron tek söz sahibi.
Bu yatırımcılar bir teklif ile geldiklerinde çok sayıda yönetim komitesinden geçmiş ve onaylanmış bir teklifi şirketlerin önüne koyuyorlar. O teklifte neyin müzakere edilebilir olduğu, ne kadar esneklikler olduğu konusunda şayet

UZMAN bir danışmanınız yok ise, son derece yanlış bir yola sapıp, kabul edilebilecek bir teklifi
rasyonellikten uzaklaşarak ve duygusal davranarak olmamasını sağlayabiliyor şirketlerimiz.
Genellikle tam olarak teklifi anlamadan doğrudan fiyata odaklandıklarından ve yabancı da uluslararası
kabul görmüş yöntemlere göre fiyat belirlemek durumunda olduğnudan iş bir anda anlaşılamayan bir yöne gidebiliyor. Burada hızlı ve seri hareket edip momentumu bozmadan bir şekilde anlaşma yoluna gidilmesi çok önemli.

Beşinci konu da ortaklık gerçekleştikten sonra ortaya çıkan işin birlikte yürütülmesi noktasında oluyor.
Farklı iş yapma kültürleri, Türkiye’nin iş ortamının batı dünyası gibi olmaması ama Batılı yatırımcıların bunu öyle zannederek yapılan işlerin o şekilde yapılmasını talep etmeleri, bunun ise şirketleri zorlaması vb çok sayıda konu ortaklığı zora sokuyor. O nedenle yönetim kurullarında ortaklık sonrası bu işlerde her iki kültürde iş yapmış, bu tür ortaklık işlerinde deneyimli ve şirket yönetiminden de anlayan yine
UZMAN kişilere, ellerini taşın altına sokacak şekilde yer vermek çok kıymetli.
Şu an yönetim kurullarına bazı profesyonellerin atandığı malum. Ancak onlar genellikle danışman olarak görüş belirtiyorlar. Üye olarak atanmak ve hatta bir miktar da hisse sahibi olarak atanmak çok önemli.
Biz Globalturk Capıtal olarak bu anlamda çok değerli hizmetler sunuyoruz.

Bu konuya önem verilmediği takdirde bu ortaklıklar içinden çıkılmaz hal alıyor. Yani insan eşinden boşanabilir ama ortağından boşanmak maalesef mümkün olamayabiliyor. Katolik evliliği gibi.
Hatta sektörden çok değerli bir dostum bu sendroma “post acquisition trauma” adını takmıştı ve bana da post acquisition trauma expert diyordu. Yani “satın alma (ortaklık) sonrası travma uzmanı”.
Gerçekten bu alanda büyük travmalar yaşanıyor.

Yerli alıcılar ise daha çok olayı fiziksel varlıklar olarak değerlendirip, satıcının bu işi kurmak için bugüne kadar yaptığı yatırım harcamalarına odaklanıp, o parayı teklif etme yoluna gidiyorlar. Şirketin Pazar payı, müşterileri, müşteriler nezdinde oluşturmuş olduğu güven vs’yi fiyatlamak istemiyorlar. Öyle olunca da anlaşma gerçekleşmiyor ya da satıcı çok mecbur ise gerçekleşiyor. Yerli firmaların da alıcı konumunda
iken UZMAN danışman ile çalışmaları bu açıdan çok önemli.

Halka arzlara gelince, oradaki yatırımcı profili bambaşka. Yabancı uzun vadeli fonlar, kısa vadeli traderlar, yerli kurumsal ve bireysel yatırımcılar vs derken farklı yatırımcı profilleri dikkate alınmalı.
Burada da doğru ve konusunda uzman bir aracı kurum ile çalışmaları önemli.
Ve doğru halka arz stratejisini öncelikle oluşturmaları lazım. Örneğin yabancıya satış olacak mı, yoksa sadece yerli yatırımcılara mı satış yapılacak, Borsa’da işlem görme sonrasında nasıl bir yol izlenecek, yatırımcı ilişkileri stratejisi ne olacak gibi.

Pandemi sürecinin uluslararası projeler, halka arz,şirket birleşme satın alma gibi kritik yatırım kararlarını nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?Bu dönem bu tip kritik kararlar alma açısından doğru bir dönem midir?
Bu dönem aslında yukarıda belirttiğim hazırlıkların tam da yapılması gerekli bir dönem. Pandemi sonrası hatta şimdi bile şirket satın alma ve ortaklık işlemleri tekrar artıyor görünüyor. 2020 yılında çok sayıda şirket satın alma ve ortaklık işlemi oldu. Ama bunların çoğu 2019 ve öncesinde başlamış, ya da bir şekilde birbiri ile bu konuları pandemi öncesinde konuşmuş taraflar arasında gerçekleşti. İkinci dalganın bastırdığı 2020’nin son çeyreğinden, muhtemelen bu yazın sonlarına kadar işlem adedi sınırlı olacaktır.

Bu araya ABD Başkanlık seçimleri, AB toplantıları gibi Türkiye’yi etkileme ihtimali olan olaylar da girdi malum. Ancak yazdan sonra giderek artan oranda hem dünyada hem de Türkiye’de bu işlemlere tanık olacağız. İyi durumda olan Türk şirketlerinin kendi sektörlerinde kendinden küçük olan şirketleri satın alarak büyümeleri çok önemli. Ne kadar büyürlerse, ilerde yabancı çok uluslu şirketleri veya özel sermaye fonlarını o kadar çekebilirler. O nedenle ne kadar hazır halde olursak o kadar pandemi sonrası iyi durumda olabiliriz.

Yeni dünya diye tanımladığımız dijital devrim sonrasında hangi sektörlerin ağırlığının artacağını düşünüyorsunuz?

Tabi ki teknoloji sektörü çok ön plana çıkacak. Teknolojinin her alanına yatırım yapılıyor bugün.
Yapay zeka, robotik teknolojileri, finans teknolojileri, medikal, sağlık, eğitim teknolojileri vb çoğu alan çok
öne planda ve hızla gelişiyor. Bunun yanısıra telekomda 5G ile birlikte bunun etrafında oluşacak inanılmaz teknolojiler ortaya çıkacak. Buralara da yatırımlar gelecek.

Şu an dünyadaki özel sermaye fonları, giderek kendilerini venture capital yani girişim sermayesi fonlarına dönüştürmye çalışıyorlar. Mobility denen sürücüsüz araçlar ve bunun etrafında gelişecek tüm teknolojiler
çok yatırım çekecek.

E-oyun sektörü, e-ticaret sektörü son derece karlı çıkacak bu dönemden. Ve tabi kendini teknolojik olarak dönüştürecek ve dijital dünyaya tam manasıyla uyum sağlayabilecek sanayi ve hizmet şirketleri.
Diğer taraftan tarım, sağlık, eğitim ve bunların teknolojileri en hızlı büyüyen alanlar olacak. Küresel ısınma, sürdürülebilirlik, iklim değişimleri konuları çok önemli hale geleceğinden bu konular ve bunların yanısıra yenilenebilir enerji yatırımları giderek artacak.

Pandemi sonrasında iş dünyasını girişimciler, yatırımcılar, yöneticiler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?Yol haritalarını oluşturuken nasıl bir yol izlemeliler?

Pandemi ile beraber dünya çok değişik bir döneme girdi. Öncelikle pandemi sürecinin tam manasıyla dünyada sona ermesinin daha en az 2 yıl daha alacağını düşünüyorum. Aşıların her tür mutasyona cevap verebilir hale gelmeleri, ilaçların ya da alternatif tedavi yöntemlerinin güçlenmesi daha zaman alacaktır.

Kaldı ki bu pandemi bitse bile başka pandemiler, başka afetler oluşabilir. Dünya nüfusu 1900lerin başında
2 milyar, 1970lerde 3.5 milyar idi. Bugün 8 milyar oldu. Eksponansiyel olarak artıyor. Bu hızlı nüfus artışı iklim değişimleri, gıda ve su güvenliği ve virüs, bakteri çıkma ve yayılma durumlarını tetikliyor. Dünyanın dengesinin bozulması durumları ne yazık ki önümüzde çözülmesi gereken problemler olarak çıkıyor. Devletler arası gerilimler de zaten büyük ölçüde dünya kaynaklarının paylaşım hırsından kaynaklanıyor.

Bu gerilimler iç siyasete de malzeme oluyor.Giderek tüm dünyada hükümet baskıları artıyor, demokrasi
ikinci plana doğru itiliyor. Bunlar da kanımca artarak devam edecek. Belki 20-30 yıllık böyle bir süreç yaşayacağız.

Bu Birinci ve İkinci Dünya savaşları ve arasındaki büyük buhran dönemlerine baktığımızda 1914’ten 1946 hatta 1950’ye kadar sürmüş 30-32 yıllık döneme benziyor. Belki böyle bir dönem bekliyor bizi.
Bu nedenle bu işin yakında biteceğini düşünerek hareket etmek yerine, uzun vadeli belirsizlik döneminin önlerinde olduğunu düşünerek adımlarını ona göre atmaları daha doğru olacaktır.

Keyifli söyleşiniz için çok teşekkür ederiz.Son sözü size bırakmak isteriz.
Okurlarımızla aktarmak istediğiniz görüş, düşüncelerinizi nelerdir?

Dünyada belirsilikler ve karışıklıkların daha uzun süre yaşanacağını düşünmekle beraber
Türkiye’nin önünde çok ciddi fırsatlar olduğunu söylemek isterim. Türk iş dünyası, çok deneyimli
girişimcileri ve profesyonel çalışanlarıyla, sağlık dünyası yine çok deneyimli doktor ve sağlık
çalışanlarıyla bu belirsizliklerle en iyi başa çıkabilecek yetişmiş insan kaynağına sahip.
Tabi bazı sektörler pandemi nedeniyle çok zarar gördü ve bazı alanlar açıkçası kolay kolay toparlayamayacaklar.
Ancak birçok sektör ise kendini çabuk toparladı, adapte etti ve yeni döneme daha hazır bir halde yoluna devam ediyor.

Bizim dış ilişkilerimiz ile makro sıkıntılarımızı rayına süratle sokmamız sonucu yabancı doğrudan yatırımcıların gelmelerini ve Türk müteşebbislerin tekrar motive olup yatırım yapmalarını sağlayabiliriz.
İyi Türk şirketlerinin sektörlerinde benzer Türk şirketleri ile birleşme ya da onları satın almayı hayata geçirmelerini şiddetle tavsiye ederim.

Devletin de süratle bu tür sektör konsolidasyonlarını teşvik etmesi çok kıymetli ve acil bir durum.
Bizim ülke olarak yılda 20-30 milyar dolar yabancı doğrudan yatırım çekmemiz lazım. Yabancı doğrudan yatırımları en çok tetikleyecek konu ise Türkiye’deki şirketlerin birbirleri ile birleşip, satın alıp büyümeleri
ve daha sonra yabancı ortaklıkları rahat kurabilir hale gelmelerinden geçiyor.

Çünkü yabancı doğrudan yatırımcılar büyük şirketlere gelmek istiyor. Küçük olunca ilgilenmiyor.
Bizim şirketlerimiz ise hep çok küçük. 500. Şirketimizin cirosu bugün sanırım 50 milyon dolar civarında.
Düşünün tüm şirketlerimizin büyüklükleri bunun altında.

Türkiye’ye yabancı doğrudan yatırım neredeyse tamamen şirketlerimize geliyor, yani onlardan hisse alarak ortaklık yapmak suretiyle geliyor. Sıfırdan yatırım yok gibi. Burada gayrimenkul ve altyapı yatırımlarını dışarda tutuyorum. Özellikle sanayi ve hizmetler sektörlerimizin bir an önce geliştirilmesi lazım.

O nedenle şirket satın alma ve birleşmelerinin teşvik edilmesi çok çok önemli. Bunu her fırsatta dile getiriryorum.

Sizin vasıtanızla da tekrar belirtmiş olayım.

Aynı şekilde daha büyük ve imkanı olanların bir an önce özellikle İngiltere ve kıta Avrupa’sında şirket satın almalarını tavsiye ederim. Böylelikle hem Türkiye riskini hem de çeşitliliği sağlayabilir ve belirsizlikler ile
daha kolay başa çıkabilirler.

En başta da lütfen hepimiz ruh ve beden sağlımızı korumaya çalışalım.

Tekrar çok teşekkür ederiz.
Başarılarınızın devamını dileriz

Saygılarımızla

Ekonomi Dünya Dergisi

Yazı İşleri
Dr. İlknur Üner

Kaynak: ekonomidunya.com

Yazar: Barış Öney

Barış Öney
Barış Öney, yatırım öncesi ve sonrası yönetim, halka arz, şirket satınalmaları, CEO, CFO, yönetim kurulu üyesi, yatırım bankacısı, kurumsal finansman danışmanı, stratejik/uluslararası iş geliştirme yöneticisi, proje yöneticisi ve mühendis olarak 28 yılı aşkın tecrübeye sahiptir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Cevdet Yılmaz: Hedefimiz Yatırımın Kalitesini Artırmak – Hürriyet Gazetesi